1. Türkistan Nedir ve Neresidir?
Türkistan kelimesi eski tarihi kaynaklardan itibaren Türklerin yaşadığı yer, el (il) anlamında kullanılmaktadır. Yani, Türkistan kelimesi etnocoğrafik terimdir. Benim kullanmakta bulunduğum Türkistan - etnocoğrafik-politik terim olarak Merkezi Asya'da nüfuzunun çoğunluğu Türkler olan belli sınırlar içindeki devlet, özerk bölge ve benzeri oluşumların tümüdür.
Türkistan 19 yüzyılda Rusya, Çin ve İngiltere'nin sömürgeci politikaları ve kendi aralarındaki gerek açık gerek gizli anlaşma ve uzlaşmalarının sonucunda üçe parçalanmış bulunmaktadır:
- Çin'in işgali altındaki Doğu Türkistan;
- Eski SSCB, şimdiki BDT sınırları içindeki Batı Türkistan. (Batı Türkistan Rusya tarafından 5 sözde cumhuriyete bölünmüştü. Bunlar: Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan be Karakalpakistan özerk cumhuriyetini içeren Özbekistan);
- Afganistan'ın kuzeyini oluşturmakta olan Güney Türkistan;
Parçalanış neticesinde bu üç bölgenin son 100-150 yıldaki gelişme yolları da ayrıldı. Bu topraklardaki Türk halkları bir birinden farklı üç dil ve üç medeniyetin etki alanında kaldılar ve yıllardır birbirlerinden uzak tutuldular.
Ama bu günde tarihi adalet yerine getirilmeli ve Türkistan bir bütün olarak yeniden canlandırılmalıdır. Bu bizim ve daha fazla gelecekteki evlatlarımızın görevidir. Ama sırf bizim görevimiz olan bir şey var. O da Türkistan Birliğinin temellerini atmaktır.
2. Bugünkü Durum.
Mevcut şartlar altında Türkistan Birliği işini Rusya zulmünden yakında kurtulan Batı Türkistan'dan başlatmak gerektiği tartışılmaz konudur. Şu noktadan hareket ederek bu yazımızda Batı Türkistan Birliği meselelerini, daha doğrusu bu bölgedeki Türk cumhuriyetleri arasındaki entegrasyon proseslere ait genel meseleleri ele almaya cüret ettik.
SSCB'nin dağılmasıyla Batı Türkistan'da 5 bağımsız devlet ortaya çıktı. Bilindiği kadarıyla SSCB'nin dağılmasının esas nedenlerinden birisi derin ekonomik krizdi. Dolayısıyla yeni bağımsız devletlerin nasıl bir ekonomik miras ile baş başa kaldıklarını söylemeye gerek yok. Üstelik SSCB dağıldıktan sonra bağımsızlığa kavuşan eski Sovyet cumhuriyetleri arasındaki ekonomik ilişkiler de kesildi. Netice itibarıyla bu devletlerdeki ekonomik kriz daha da derinleşti.
Peki, eski Sovyetler Birliğindeki ekonomik krizin sebebi neydi? Esas sebepler şunlardı:
- merkezleştirilen ve devlet planına dayanan ekonominin uygulanması;
- üretim araçları ve toprağın özel mülkiyet dışında bırakılması;
- bu gibi uygulanmalara sosyal adalet ve eşitlik görünüşü vermek suretiyle ekonominin de komünist dogmalara dayatılması. Yani, başka bir deyimle, esas sebep ideolojiydi, politikti.
Demek, yeni bağımsız devletler kendi ekonomilerini düzeltmek için en önce politik sistemlerini değiştirmeliydiler. Ama öyle olmadı.
Özbekistan, Türkmenistan ve Tacikistan'da iktidar Sovyet sistemini benimseyen eski bürokratlar elinde kaldığı için bu cumhuriyetlerde önemlice politik reformlar yapılmadı. Dolayısıyla ekonomide de elle tutulur neticelere ulaşılmadı. Küçük ölçekli ticaret serbest bırakıldığı için piyasa esasen ithal edilen tüketim mallarıyla dolduruldu. Ama bunun bedeli oldukça ağırdı: ihracat olmadığı için memleketin doğal zenginlikleri savrulmaktadır.
Kazakistan devlet başkanı önce doğru yol seçti ve önemli politik reformlar başladı. Ama ilk demokratik seçimlerde koltuğunu kaybedebileceğini anladığı zaman frenlere bastı. (Halbuki, demokrasinin gereği bu: Herkes seçimlerde koltuk kaybetmeye her zaman hazır olmalı.) Böyle bir durumda bu ülkedeki ekonomik reformların belli bir noktaya ulaşması da çok zorlaştı.
Batı devletleri tarafından büyük ölçüde desteklenmekte olan Kırgızistan devlet başkanı Askar Akayev'in gerek politika gerek ekonomide radikal reformlara yönelik çabaları bu devlet ekonomisinin Özbekistan ve Kazakistan'a çok bağlı olması nedeniyle beklenen noktaya ulaşmış değil. Eğer komşu devletler Kırgızistan'daki demokratik reformları engellemezlerse, Kırgızistan gelecekte bütün Türkistan için örnek olacaktır.
Aynı zamanda Batı Türkistan cumhuriyetleri (Tacikistan hariç) Rusya'nın etki alanından çıkmak suretiyle bağımsızlıklarını sağlamlaştırmaya çalışıyorlar. Hangi taraftan bakarsanız bakınız bu meselede Özbekistan'ın ön safta olması gerekti. Görünüyor ki, öyle olmakta da. Özbekistan hükümeti bu gün mevkini ABD'ye göre tayin etmek suretiyle Rusya karşısında bağımsız politika izlemeye çalışacağını söylemekte. Özbekistan'da resmen tanınmayan ve gerçekte anamuhalefet partisi olan "Birlik" Halk Hareketi hükümetle bir çok meselelerde karşı karşıya olsa da, bu meselede onu destekleyeceğini resmen açıklamıştır.
Ama şunu da açıkça ve üzülerek söylemem gerek ki, Özbekistan hükümeti bu meselede de halen sözden ileri gitmemiştir.
Bugünkü problemleri konuşurken daha bir konuya dokunmak istiyorum. Bilindiği kadarıyla Sovyet yönetimi milli eğitime, yüksek tahsile ve akademik araştırmalara büyük önem veriyordu. Bundan dolayı Batı Türkistan cumhuriyetlerinde de yüksek seviyeye sahip olan ilmi-araştırmacı kadro yetiştirildi. Bugünkü ekonomik kriz devam ederken hükümetlerin bu kadrodan doğru-dürüst yararlanma imkanları yok. Yakın zamanlarda onları kayıp edebileriz. Bu problemle bütün Türk dünyasının ilgilenmesi gerekmektedir.
3. Birleşmek veya Entegrasyon Yoluna Gitmek Zaman İcabıdır.
Ne olursa olsun şimdi Batı Türkistan'da 5 bağımsız devlet var. Onlar halen normal devletin tüm karekteristiklerine sahip olmasalar da (örneğin, korunan sınırlar, milli ordu vb), bu yönde çalışmaktalar. Onları tamamladıklarından sonra bağımsız devletler oluşturuldu diyebiliriz.
Ama, şunu unutmamalıyız ki, Türkistan halkları Rusya'dan bağımsız olmak için mücadele ettiler, Türkistan içinde birbirlerinden ayrılmak için değil. Asıl maksatlar istikametinde hareket ederek Türkistan cumhuriyetleri içlerindeki ayrılma ve uzaklaşma prosesleri durdurmalı ve tam tersine entegrasyon prosesleri hızlandırmalıdır.
Türkistan cumhuriyetleri ayrılmaya değil birleşmeye mahkumdurlar. Bunun nedeni sadece dil ve medeniyet değil. Burada başka kaçınılmaz objektif sebepler var. Onların bazıları:
- Rusya ve Çin arasında kalmak suretiyle dünyanın bugünkü siyasi-iktisadi merkezlerinden uzakta bulunan, açık denizlere çıkış yoluna sahip olmayan, nüfus açısından da küçük olan Batı Türkistan devletleri ayrı ayrı hiç bir zaman hakiki manada bağımsız, en azından kendi bölgesinde etkili ve itibarlı, ciddi devlet olamazlar;
- Bu devletler arasındaki Rusya tarafından belirlenmiş sınırlar suni olduğu için gelecekte daima tartışma konusu olacak. Ayrıca, sınırların büyük kısmı dağ, çöl ve sahralardan geçmesi nedeniyle onları ne şimdi ne gelecekte korumak mümkün değildir;
- Tarımda kullanılmakta olan toprağın çoğunluğu sulanan toprak olduğu için, akarsular ise ihtiyacın çok altında bulunduğundan bu bölgede suyun önemi büyüktür. Suyun ana kaynağı durumundaki Amu-Derya ve Sır-Derya tüm devletlerin topraklarından geçmekte, onların havzasında onlarca barajlar, milyonlarca insanların yaşadığı topraklardan geçmekte olan kanallar var. Buradaki su dağıtım sistemi bir bütündür ve bir bütün olarak idare edinebilir.
4. Muhalefet Entegrasyondan Yana.
Batı Türkistan'da entegrasyon sürecinin başlanması için 1991'in sonunda bir daha ele geçmesi zor olan şans doğmuştu. Malum ki, 8 Aralık 1991'de SSCB'yi 1922'de tesis eden 4 devletin üçü (Rusya, Ukrayna ve Beyaz Rusya) Sovyetler Birliğinin dağıldığını ve bu üç devleti içeren Bağımsız Devletler Topluluğu oluşturulduğunu ilan ettiler.
Özbekistan "Birlik" Halk Hareketi 15 Aralık 1991'de mahsus Beyanat açıklamak suretiyle Azerbaycan ve Orta Asya cumhuriyetlerini içeren Devletler Birliği'ni kurmaya çağırdı. Bu devletlerin milli-demokrat teşkilatları söz konusu öneriyi olumlu kabul kılacakları hususunda bilgimiz vardı. Ama maalesef, Rus basınında da merakla beklenen adım, o zamanın Moskova yanlısı hükümetler tarafından atılmadı.
Tam aksine, Baltik devletleri, Azerbaycan, Gürcistan ve Moldova hariç bütün cumhuriyetler yine Moskova'ya baş vurdular ve BDT'ya girdiler. Daha sonra Azerbaycan, Gürcistan ve Moldova da oralardaki milli hareketlerin güç kaybetmesi sonucu olarak BDT'ye zorla alındılar.
Daha bir tarihi şans kaybedildi. Ama gaye bitmedi. Batı Türkistan Birliği meselesi Türk devletlerindeki milli-demokrat muhalefetin gündeminden düşmedi. Ve düşmeyecek de...
Bir kaç yıl geçer geçmez objektif nedenler Moskova'nın getirdiği Batı Türkistan memleketlerinin idarecilerini de entegrasyon istikametinde hareket etmeye zorladı. 1995'de Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan ekonomik birlik temellerini yaratıcı anlaşmalar imzaladılar.
5. Entegrasyon Yolundaki Engeller.
Bu bölgede entegrasyon sürecinin hızlandırılması yolunda bir takım engeller var. Örneğin:
- Buradaki devletlerin politik sistemlerinin farklılığı. Tacikistan'da fiilen Rusya işgalı altındaki askeri diktatörlük, Türkmenistan'da feodal hanlık, Özbekistan'da sadece yüz tarafına demokrasi süsü verilen klasik diktatörlük, Kazakistan'da yarı diktatörlük yarı demokrasi. Fakat Kırgızistan çağdaş demokrat devlet kurmak için çalışmakta. Onun dışındaki devletlerde liberal ekonomiye geçiş hızı hemen hemen sıfır noktasında. Böyle bir durumda bırakın entegrasyonun hızlandırılmasını, Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan arasındaki ekonomik anlaşmaların işlemesi de şüphelidir;
- Entegrasyonu hızlandırmak gerektiğini anlayanlar muhalefette. Üstelik Özbekistan ve Türkmenistan'da muhalefet fiilen yasaklanmış durumda. Hükümetlerdeki kişiler objektif şartlar altında entegrasyonun gerektiğini söylemeye başlamış olsalar da, onların çoğunluğu entegrasyonun mahiyetini ve istikbalini anlamış değiller;
- Türkistan meselesinin yeniden gündeme gelmesinden rahatsız olacak devletler var. Örneğin, Rusya ve Çin sömürücü politikaları sonucunda elde edilen bu ülkedeki hakimliklerini kaybetme perspektiviyle karşılaşmaktalar. Bu durumda Rusya Batı Türkistan'daki entegrasyon prosesleri belli bir süreç içinde yavaşlatmak için çalışacak.
6. Türkistan ve Türkiye.
Türkistan hususunda konuşurken bu ülkenin Türkiye ile ilişkilerine değinmemek mümkün değil. Çünkü bugün Türkiye en gelişmiş ve yegane tam bağımsız Türk devleti sıfatıyla Türk Dünyasının doğal lideri olmalıdır. O'nun Türkistan'ın yeniden şekillenişinde önemli rol oynayacağı da bellidir.
Önce bakalım Türkiye'nin bugünkü gerçeklerine.
SSCB'nin dağılması bütün dünyada büyük değişikliklere yol açtı. Doğu Avrupa blokunun (Varşova Paktı'nın) dağılması ve bu blok içindeki devletlerin ve SSCB içindeki cumhuriyetlerin bağimsızlığa kavuşmasından tutun da Güney Afrika cumhuriyetinde aparteyitin bitmesi ve yerli millet vekillerinin yönetime gelmesine kadar hepsi SSCB'nin parçalanmasının neticesidir.
Ama, çok enteresan, Türkiye hemen hemen hiç değişmedi. Aslında değişmeliydi. Niçin?
Soğuk savaş yıllarında Türkiye Sovyetlerin tehlikeli yayılma politikasını durdurma görevini üstlenen NATO'nun güney kanadı sıfatıyla dünyada önemli bir rol oynadı. Varşova Paktı'nın dağılması NATO'yu da değiştirdi. En azından artık Türkiye'nin bu bölgedeki rolü geçmişteki gibi önemli değil.
Türkiye'nin de değişiklere ihtiyacı olduğunu, maalesef, merkez partileri zamanında tespit edemediler. Gerçekten de, parti içi demokrasi yetersiz olduğu yerde değişiklikler zamanını yakalamak zor iş olsa gerek.
Önceden radikal değişikliklerden yana olan Refah Partsi'nin isteği zaman talebiyle gerçekleşmesi gereken değişikliklerle rastlandı ve tabir caizse rezonans oluşturdu. Netice itibarıyla Refah Partisi yükseldi ve o TBBM'de ilk sıraya çıktı. Refah Partisi'nin istediği değişikliklerin Türkiye'nin taleplerine ne kadar uygun olduğu konusuna girmek amacım yok. Bu Türkiye'nin iç işi. Ama Türk Dünyası'nın lideri niteliğine sahip olan devletin SSCB'nin parçalanışından sonra ortaya çıkan duruma uygun değişiklikler yapacak mı veya yapmayacak mı sorusunun başka Türk devletlerini de ilgilendirmesi gayet tabiidir.
Türkiye NATO'daki görevini NATO'dan almıştı. Ama Türk Dünyası'nda liderlik görevini hiç kimse vermez, bu görevi onu yapabilecek devlet kendisi üstlenecek.
Fakat Türkiye, daha doğrusu onun politik eliti, bu yönde neler yapacak? Şimdilik bu soruya cevap yok.
Ama mutlaka başka bir şey var. Ben Türkiye'de defalarca bir şeyin şahidi oldum. Bir çok kişi SSCB'nin dağılacağını ve oradaki Türk halkları bağımsızlıklarına kavuşacaklarını önceden söylediklerini vurgulamaktalar ve şimdi de daha fazla kişi Rusya ve Çin'in dağılacağını söylemekteler.
İmparatorluklar hep dağılmıştı, bundan sonra da dağılacaktır. Bu meselede kehanette bulunmak zor iş değil ki. Ama onların dağılacak zamanı ve yapılması gereken işleri önceden söyleselerdi ve yapsalardı, ben de onları alkışlayacaktım.
Ne olursa olsun karşımızda bugünkü gerçekler var: Türkiye'nin politik eliti Avrupa Birliğine tam üye olmak için çalışmalarını sürdürmekle meşgul. Türkiye'nin AB'ye girmesinin Türkistan açısından da çok önemli olduğuna samimiyetle inanıyorum. Fakat, benim acizane fikrimce, yakın 15-20 yıl içinde Türkiye'nin AB'ye tam ve eşit haklara sahip üye olması imkansız gözükmektedir.
Avrupa Türkiye ile ancak o Türk Dünyası'nın liderliğini üstlenebildiği halde eşit partnerlik yapacaktır.
Türkiye Türkistan'da ekonomik değil belki politik sorunların çözülmesinde de teşebbüslerde bulunmalıydı. Ama maalesef böyle bir davranış yok. Çünkü, bence, Türkiye'nin politik eliti Türkistan'ın durumundan, oradaki gelişmelerden habersizdir.
Bir iki örnek vereceğim.
Birincisi Tacikistan ve Afganistan'daki sivil savaşla ilgili. Bu savaş bütün Batı Türkistan'a epeyce tesir gösterdi ve bundan sonra da göstermeye devam edecek. Özbekistan'ın birleşik muhalefeti son yıllarda bu hususta bir kaç Beyanat ilan etmek suretiyle bölgedeki tüm devletlerin ve garanti veren devletler olarak ABD, Türkiye, Rusya'nın katılacağı Barış Toplantısı yapmaya çağırdı. Bu meselede inisiyatifi muhalefete kaptırmak istemeyen Özbekistan hükümeti benzeri bir öneriyle ortaya çıkmak zorunda kaldı. Türkiye bu sorunla ilgili tüm devletlerle, birinci növbette Özbekistan ile konuşmak yerine bir kaç tarafla temas kurdu ve anlaşıldığı kadarıyla daha sonra bu işi de bıraktı.
İkinci örnek Özbekistan'ın muhalefetiyle ilgili. Önce şunu vurgulamak gerekmekte ki, Özbekistan hükümeti her hangi bir muhalefet teşkilatını düşman olarak kabul ediyor. Her halde son zamana kadar öyleydi. Şimdi Özbekistan muhalefetinin bazı liderleri Türkiye'de yaşamaktalar ve faaliyetlerini burada sürdürmekteler. Netice itibarıyla iki ülke arasında büyük bir gerginlik var. Bu sorunu çözmeden Türkiye-Özbekistan ilişkilerini geliştirmek mümkün değil.
Bu sorunun çözülecek yolları var. Ama bunun için Özbekistan'daki gerçekleri öğrenmek gerek. Onları Batılılar zamanında öğrendiler ve hükümet ile ilişkilerini bozmadan Özbekistan'ın hükümet tarafından tanınmamış muhalefetteki parti ve siyasi hareketlerinin bazı liderlerine kendi memleketlerinde sığınma hakkı verdiler, bu teşkilatların Özbekistan'daki temsilcileriyle resmi temaslarda bulunuyorlar, onları hükümet temsilcileriyle birlikte resepsiyonlara davet ediyorlar.
Türkiye hükümeti de Özbekistan ve başka Türk devletlerindeki gerek tanınmış gerek tanınmamış muhalefetteki milli-demokratik parti ve hareketler ile temaslara başlaması gerektiği artık kaçırılamaz bir olaydır.
7. Türkistan Gerçeğine Dünya Nasıl Bakacak?
Burada önemlisi komşularımız Rusya, Çin, İran ve dünya büyüğü ABD ile Avrupa büyüğü Almanya'nın münasebetidir.
Önce Çin ve Rusya bu meseleye olumsuz, ABD ve Almanya olumlu bakacaklarını beklemek gerek. Türkistan gerçekleştikce bu devletlerin münasebeti de değişip gidecek. Bu değişimin yönü Türkistan'ın izleyeceği politikalara bağlı. Bu devletlerin ilgisi ise işbu üç noktada odaklaşacak:
- Bölgenin zenginliklerinden kim ve nasıl yararlanacak?
- Bölge yeni bir aşırı dinciler ocağına dönüşmeyecek mı?
- Türkistan Çin ve Rusya arasında dengelerini nasıl kuracak?
Eğer Türkistan adı geçen devletlerle bu üç noktanı göz önüne almak suretiyle jeopolitik ihtilaflar çıkarmayacak bir biçimde politikalar yaparsa münasebetler de normal şekilde devam edecek. Düşünüyorum ki, gerçekte de öyle olacak.
İran'ın münasebeti bu bölgedeki barışa dayanan dengeleri korumak gerektiği açısından çok önemlidir. Eğer İran Türkistan meselesine ananevi İran-Turan zıtlaşmasından dolayı önyargıyla yanaşsa bu bölgedeki durum daha gerginleşebilir. Ama bu geçici vaziyetten telaşa kapılmak gerekmez.
8. Sonuç.
Türkistan Birliği mutlak kurulacak. Ama bugün onun biçimini belirlemek zor. Bu federasyon, konfederasyon veya Avrupa Birliği gibi bir oluşum olabilir. Şimdi en önemlisi - Türkistan devletlerini birliğe götürecek olan entegrasyon prosesleri hızlandırmak ve onları doğru yönlendirmektir.
Bugünkü şartlar altında entegrasyon proseslere motor olabilecek faktör olarak bütün Batı Türkistan devletlerinin katılımıyla gerçekleştirilecek büyük projeleri görüyorum. Örneğin, Hazar denizi çevresindeki petrol yataklarının işletilmesi gibi...
Malum ki, Hazar denizi çevresinin Türkistan tarafındaki petrol yatakları Kazakistan ve Türkmenistan'ın tasarrufu altındaki hudutlardadır ve bu da belli ki, bu devletlerin gerek ayrı ayrı, gerek birlikte onları işletmek için mali imkanları yetersizdir.
Bundan yararlanan yabancı ve uluslararası konsorsiyumlar kendi devletlerinin teşvik ve desteğiyle buradaki "pasta"dan kendilerine pay aramaktalar. Kazakistan ve Türkmenistan'ın onların dikte ettikleri politika karşısında bir şey yapmaları da imkansız. Üstelik, bilindiği kadarıyla, Rusya ve İran bu meselede de stratejik işbirliği içindeler.
Hazar petrolü etrafındaki var olan, ama bizim istemediğimiz, dengelerin değiştirilmesinin tek yolu - Türkistan devletlerinin ortak sermaye oluşturmak suretiyle, ortaya çıkmalarıdır.
Batı Türkistan devletleri, petrol yataklarının işletilmesi için gerekmekte olan, söz konusu dev projeyi gerçekleştirerek, bir taraftan, Türkistan Birliği istikametinde büyük adım atmış, diğer taraftan ise bölgede kendi hegemonyalarını sağlamış olacaklardır.
Prof. Dr. Abdurrahim Polat, 'Yeni Türkiye' Dergisi, 1997