Devlet adamı
Devlet adamı değil, devlet memurusun İlker Paşa..
İlker Başbuğ dün biz aciz Türkiye halkına
gerçekleri açıkladı... Türkiye’de bir askerî darbe olması konusunda hassas olanların TSK’ya karşı örgütlü olarak asimetrik psikolojik harekât yürüttüğünden bahsetti Başbuğ... Bir darbe ortamının yaratılmasını amaçlayan bu tip planlar Genelkurmay bünyesinde asla yer almazmış... Bu rapor birileri tarafından
“TSK’yı yıpratmak amaçlı” hazırlanmış... TSK içinde böyle şeyler asla ve asla olmazmış. TSK mensupları demokrasi ve hukukun dışına çıkmazmış...
Bu sözlerin hiçbirine elbette ne İlker Başbuğ ne de oradaki diğer generaller inanıyor... Tüm generaller ellerinden kaç tane bu tarzda rapor geçtiğini kendileri de çok iyi biliyorlar... Kaç tane
“muhteşem örgütlenme” vasıtasıyla bu devletin kendi yurttaşlarına karşı psikolojik harekât yürüttüğünü en iyi orada oturan generaller biliyorlar. En başta da Başbuğ biliyor... O generallerin hepsi kaç defa, çeşitli ortamlarda
“Şartların olgunlaşmasını biraz daha bekleyelim” dediler astlarına karşı... Kaç defa o
“şartların olgunlaştırılması”nın stratejileri ve taktikleri üzerine dersler aldılar ve dersler verdiler harp okullarında ve akademilerde... TSK’nın
“yönetime el koymak zorunda kaldığı” günlere nasıl gelindi, o günler içinde “dışarıda” nasıl konuşuldu, “içeride” nasıl konuşuldu, en iyi o generaller biliyor, en başta da Başbuğ... Gelin bu halkı artık kandırmayın... Zaten bu halk da kanmıyor artık... Başkalarının da size karşı dürüst olması için, en başta sizin dürüst olmanız gerekir İlker Paşa...
Gelin o başka açılardan da dürüst olalım... Biliyoruz ki, Başbuğ’un tüm konuşmasının gerisinde Emniyet istihbarat birimlerine vurgu var. Bu istihbarat birimlerinin içindeki Gülen hareketi mensuplarına dokundurma var... Zaten hemen her konuşmasında temel vurgu “bir cemaat” dediği Gülen hareketine yönelik Başbuğ’un...
Siz, Genelkurmay tarihinde olmuş ve halen olmakta olan, bu ülkenin yurttaşlarının varlığına kasteden andıçları, lahikaları, eylem planlarını, psikolojik harp manevralarını reddederseniz, başkaları da Emniyet içindeki varlıklarını reddederler... Siz bal gibi varolan ve herkesin de ne olduğunu bildiği psikolojik harekât planlarını
“Yasal platformda kanıtlanamaz” diye savuşturursanız, başkaları da haliyle kontr-harekât planlarını hayata geçirmek için tetikte bekler... Bu ülkenin yurttaşları, özgürce girebildikleri kimi devlet kurumları vasıtasıyla varlıklarını sürdürmek ve garantiye almak için kendi orduları geçmişte ne yaptıysa, aynılarını yapacak hale gelir...
Temelden sakat olan şey bu ülkenin ordusunun kendi yurttaşlarının ciddi kısmını baştan “potansiyel tehdit” sayması, kendi içinde asla barındırmaması ve
“şartların olgunlaştığı” bir uygun zamanda da bu yurttaşların hayatını felç edebilecek operasyonlara girebilecek olmasıdır...
Gelin bu gerçeği inkâr etmeyin General Başbuğ... Türkiye’nin Kürtleri, gayrımüslimleri ve dindarları hatta şu an TSK’ya müttefik gibi gözüken Alevileri bu korkuyla yaşıyor her an... “Şartların olgunlaştığı” bir anda güme gitmekten korkuyor bu ülkenin yurttaşlarının ciddi kısmı... İnkâr etmeyin ki hem siz hem başında olduğunuz Genelkurmay’ın zihniyeti bu insanları kimliklerinden ötürü “makbul yurttaş” saymıyor... Gülen hareketi de bu
“ikinci sınıf yurttaş” addedilen grupların içinde en büyük ve en güçlü olanı... Ve şu an sizin baş hedefiniz... Bu hareket de “survive” edebilmek için teyakkuz halinde yaşıyor. Evet, Emniyet teşkilatı içinde, özellikle istihbarat birimlerinde Gülen hareketinin kurumlarından yetişmiş, ya da bir şekilde bu harekete sempati duyan çok sayıda emniyetçi var... Bunu inkâr etmek de dürüstlük olmaz...
Ergenekon soruşturması süreci Emniyet içinde bir haysiyet davası olarak görülüyor. Gülen hareketiyle hiç alakası olmayan emniyetçilerin de genel algısı bu yönde... Askerî istihbarat ile Emniyet istihbarat arasında sürekli bir psikolojik harp var... Ben bu ikili durumdan rahatsız olduğumu daha evvel de yazdım. Ergenekon zihniyetine karşı kontr-Ergenekon taktikleriyle mücadele edilmesini meşru görme fikri beni ürkütüyor... Fakat İlker Başbuğ, böyle müfrit konuşmaya ve davranmaya devam ettiği müddetçe, bu durum değişecek gibi de gözükmüyor...
İlker Başbuğ kendinden sürekli “devlet adamı” diye bahsetti konuşmasında... Başbuğ’un ve tüm generallerin en başta öğrenmeleri gereken şey “devlet adamı” değil, “devlet memuru” olduklarıdır... Devlet adamları, siyasi sorumluluk sahibi olarak, toplumsal iradeyle bir makama gelmiş olan siyaset adamlarıdır...
“Genelkurmay içinde olacak şeyler için garanti benim” diyemez bir devlet memuru... İstanbul Başsavcılığı’na
“Belge gerçek mi, değil mi, sizden öğrenmek istemiyoruz, eğer ek bilgi gelirse dosya yine burada açılır” diye “kükreyemez” bir devlet memuru...
Esas TSK’yı yıpratan, TSK’yı bir Patagonya ordusu seviyesine indiren, TSK’yı madara eden bu zihniyettir... Bu ülkenin güçlü ve ciddi bir orduya ihtiyacı var... Böyle keyfî, sorumsuz, çocuksu böbürlenmelerle dolu hareketler bir orduyu mahveder... Bu böbürlenmeler arasında o ordunun içi kevgir haline gelir de siz hiç fark etmezsiniz... Bilmem anlatabildim mi İlker Paşa
Rasim Ozan Kütahyalı - 27.06.2009 Taraf
http://www.taraf.com.tr/makale/6266.htm