VATANTÜRK18

Nazim için

Nâzım’ın sebükmağz adamları

Geçen haftaki yazımda, Nâzım Hikmet’in çok yakın arkadaşlarının, yoldaşlarının hâtıratlarına dayanarak, onun, önce çok kötü bir insan, sonra çok kötü bir vatandaş, sonra kötünün kötüsü bir koca ve baba olduğunu belirtmiştim. Bu yazıma, Türkiyeli komünistler arasında homurdananlar oldu. Adamların öfkelerini gülümseyerek okudum. Biliyorum ki Nâzım Hikmet, bizim Türkiyeli komünistlerimizin en büyük putlarından biridir. Put, çok eski devirlerde, çok iptidaî adamların kendi elleriyle yaptıkları, sonra karşılarına geçerek tapındıkları irili ufaklı heykellerdir. İptidaî insanlar, kendi putlarına, şu veya bu şekilde karşı çıkılmasına kat’iyyen tahammül edemezlerdi.
Bizim Türkiyeli komünistler de, çağımızın en az yüz yıl gerisinde kalan, örümcek kafalı zavallı mahlûklardır. Onların kursaklarındaki heves, gençlerimize Nâzım Hikmet’i sevdirerek Türkiye’de, komünizm için bir vasat hazırlamaktır. Komünizm bize işçi hareketleriyle gelmedi, gelmiyor. Şiirle, hikâyeyle, romanla, tiyatroyla, sinemayla içimize sokulmak isteniyor. Türkiyeli komünistlerin esas maksatları Nâzım’ın şiiri değildir. Kızıl şairi, çok sevdirerek, arkasından onun büyük bir Marksist olduğunu belirterek, kalpleri komünizme ısındırmak gayretindedirler. İtibarı sıfır noktasında olan Nâzım’a bizimkilerin toz kondurmamaları, komünizm sevdalarındandır.
Hesapları bu olduğu için utanmadan, arlanmadan diyorlar ki:
“Bakanlar kurulu, Nâzım Hikmet’i yeniden Türk vatandaşlığına almakla Türkiye’ye itibar kazandırmıştır. Nâzım, esasında çok itibarlı bir kişidir. Onun itibara ihtiyacı yoktur. Türkiye’nin her köyüne bir Nâzım Hikmet anıtı yapılmalıdır!”
Bu iddialar, hasta ruhlu insanlara bile yakışmayacak safsatalardır. Atatürk, 1929 yılında, Eskişehir’de, komünistlerden bahsederken “Sebükmağz adamlar!” diyordu. Sebükmağz: Akılsız, aptal, geri zekâlı karşılığında bir kelime. Nâzım Hikmet’in çok yakın yoldaşlarından Zekeriya Sertel‘in Milliyet gazetesi yayınları arasında bir kitabı çıktı. İsmi: NÂZIM HİKMET’İN SON YILLARI. Kitabın 235. sayfasında Zekeriya Sertel diyor ki:
“Nâzım, her vesileyle tekrar ederdi:
-Ben, hayatımın en büyük hatasını, Moskova’ya gelmekle işledim. Ben buraya gelmeyecektim. Ne büyük eşeklik etmişiz. Niye geldik buralara?” derdi.
Şimdi ben de Nâzım’ın bu cümlelerini dikkate alarak desem ki:
-Bir büyük eşeklik yaparak Moskova’ya kaçan, orada evinin içinde bile, çok büyük bir polis takibi altında yaşayan, ama bu amansız takibe gık bile diyemeyen, korkusundan pısırıklaşan Nâzım Hikmet, hürriyetiyle birlikte itibarını da kaybetmişti!
Biliyorum, böyle desem, birtakım Sebükmağz adamlar, beni Amerikancı olmakla suçlayacaklardır.


Yavuz Bülent BAKİLER-18.01.2009



Nâzım Hikmet-Vera-Ahmet Hakan-Özdemir İnce vs. vs...

Nâzım Hikmet üzerine yazdığım yazılara, teşekkür mektupları ve telefonları yağmur gibi yağmaya başladı. Bunların içinde dört de Nazımperest var. İkisi Hürriyet yazarı: Ahmet Hakan ve Özdemir İnce. Okuyucular soruyorlar: “Nâzım Hikmet’in, son karısı Vera’yı, Vera’nın eski kocasıyla birlikte paylaştıklarını nereden biliyorsun? Açıkla!” diyorlar.
Bu dehşetli konuyu, Nâzım Hikmet’in can-ciğer arkadaşlarından, eski yoldaşlarından, meşhur komünistlerimizden Zekeriya Sertel açıkladı. Sertel’in 1987 yılında, MİLLİYET yayınları arasında çıkan çok önemli bir kitabı var. İsmi: Nâzım Hikmet’in Son Yılları. Sertel yoldaş, kitabının 249-250-251. sayfalarında şöyle yazıyor: “...Oysa, tutulduğu Rus kadını (Vera) evliydi ve bir çocuğu vardı. Rus kadını, 28 yaşlarında, genç ve güzelce bir kadındı. Kalın ve şehvetli dudakları vardı. O zaman Nâzım 58 yaşındaydı. Nâzım, ihtiyar ve hasta bir adamdı. Bu evlilik hayatı, nasıl olsa çok sürmeyecek ve kadın (Nâzım’dan) zengin bir mirasa konacaktı. Onun için Nâzım’a iki şart koşmuştu: Mutlaka resmi nikâh yapmak, hafta sonlarında (eski kocasının ) evine gidip, bir-iki gün çocuğuyla kalmak. Hatta Vera, Nâzım’la ilişkisini, kocasına da bildirmiş, ondan izin istemişti. Kocası, Nâzım’a kadar gelerek, karısının ileri sürdüğü bu iki şart üzerinde, ısrar etmişti. “Resmen nikâh yapmaz, karımın çocuğunu görmek için, haftada bir, eve gelmesine izin vermezseniz, ben de onu boşamam” demişti. Yani karı-koca, bu işi beraber kararlaştırmışlardı. Oyun açıktı, ama Nâzım, bunu görecek halde değildi. Vera’yla evlenebilmek için, bütün şartları kabule hazırdı. Nikâh da yapacaktı. Kadının çocuğunu görmesine de izin verecekti.”
Nâzım Hikmet, Vera’nın şartlarını kabul ederek, onunla resmen evlendi. Bu evliliğin sonunu, yoldaş Zekeriya Sertel, kitabının 259 ve 260. sayfalarında şöyle açıklıyor: “...Vera, bu kadarıyla da kalmadı. Hafta içinde de, canı istediği zaman, kapıyı çekip gidiyor, bir-iki gün görünmüyordu. Bunun için Nâzım’dan izin almak şöyle dursun, ona haber vermeye bile gerek duymuyordu. Nereye gidiyordu? Geceleri nerede geçiriyordu. Nâzım bilmiyordu. Bir gün, evliliğin nasıl gittiğini sorduğumda bana şu cevabı vermişti:
-Bilmediğin kadar mutluyum ben, dedi. Görmüyor musun be! Gençleştim be! Yahu Zikri (Zekeriya) şu yeni Sovyet kuşağı yok mu, alabildiğine serbest. Örneğin bizim Vera, istediği zaman, bana sormadan çıkar, gider. Günlerce gelmez. Nereye gider, niçin gider, nerede kalır, bana söylemeye bile lüzum görmez!”
“Bir zaman sonra, karı-koca, önce yataklarını, sonra odalarını ayırdılar!”
Ben, Nâzım Hikmet’in Ortam Yayınları arasında 6 cilt hâlinde çıkan ve 1152 sayfa tutan şiirlerini de yeni baştan okudum. Nâzım’ın Türkçesi, benim Türkçemdir. Fakat Nâzım Hikmet vatandaş olarak da, koca ve baba olarak da kötünün kötüsü bir adamdır. Bu adam mı Türkiye’ye itibar kazandıracaktır?
Türkçe’mizde, karısını bilerek ve isteyerek başka bir erkekle paylaşana ne denildiğini Ahmet Hakan’a ve Özdemir İnce’ye kim anlatabilirse anlatsın artık. Yoksa?..


Yavuz Bülent BAKİLER-25.01.2009
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol