Bir ülkede doğru olan diğerinde yanlış
1992’de Türkiye ile Türk dünyasının ilişkilerinin uyumlulaştırılması (koordinasyon) görevini yürütüyordum. Bir toplantıda Dışişleri’nden bir görevli arkadaş ilginç bir öneride bulundu: “Kazakistan’a doğum denetimi çalışmalarını başlatalım.” Dedim ki: “Kazakistan’ın yüzölçümü 2.717.000 km karedir... Türkiye’nin üç buçuk katı... Nüfusu 17 milyon (şimdi
15 milyon) Kazakistan’ın sıkıntısı nüfusun çokluğu değil azlığı... Bize gülerler...”
Konu basına yansıdı ve bir gazete beni doğum kontrolü karşıtı olmakla suçladı...
Mao’yu “O kadar önemli bir devrim yaptı, kültür devrimi yaptı ama yazıyı değiştiremedi” diye eleştirenler gördüm. Binlerce harften oluşan ve öğrenmesi Çin işkencesine benzeyen bu harfleri bu adam niye değiştiremedi dersiniz?
Anlatayım:
Birkaç yıl önce Almatı’da tarihçiler toplantısında 82 yaşında Çinli bir bilginle söyleşimiz oldu. Kendisine Çin’in nüfusunun ne kadarının Çin milletinden olduğunu sordum. “Bir milyardan fazlası” dedi. Diğerleri? “80’den fazla millet vardır bizde” dedi. “Peki! Güney Çin’den bir Çinli ile Kuzey Çin’den bir Çinli karşılaştıklarında birbirlerini anlama oranı nedir?” diye sordum. Hiç düşünmeden karşılık verdi. “Hiç anlamazlar, oran sıfırdır” dedi “ikisi de Çin milletinden midir?” dedim. “Elbette, biz yazı medeniyetiyiz. Konuşunca anlaşamazlar ama yazdıklarında birbirlerini çok iyi anlarlar. Yazıyı herkes kendi dilince anlar...”
Şimdi büyük devrimci Mao’nun niye o çetin yazıyı değiştirmeyi düşünmediğini anladık mı?
Demem o deme ki her ülkenin özüne özgü durumları vardır.
Çin’de doğum denetimi doğrudur da Kazakistan’da yanlıştır. Kazakistan’da yazı devrimi gereklidir de Çin’de felaket olur.
Çin’de yazıyı değiştirirseniz Babil Kulesi’ne döner. Çin milletinin içinden bin millet çıkar.
Lenin de niye Kiril harflerini bırakıp Latin harflerine geçmedi acaba?
Kiril harfleri Ortodoksluğun Katoliklikte ayrışması çabalarının bir ürünü değimliydi? Yani Kiril harfleri dini düşünce kökenli harfler değil miydi?
İran’daki din kökenli siyasi sisteme pek takılanların konuyu bir de bu açıdan değerlendirmelerini dilerim. İran’da çok az sünniler olsa da halkın büyük çoğunluğu şii-caferidir. Ve İran’ın resmi dini İslam resmi mezhebi de Caferi-Sadık mezhebidir. Bilmeyenler bilsin ki bu durum Şah döneminde de böyleydi. Hümeyni devriminin yaptığı değişiklik İslam Şahlığı’nın yerine İslam Cumhuriyeti getirmek olmuştur. Bir de İran’ı Amerika’nın mandası olmaktan çıkarıp, bağımsız bir ülke durumuna sokmuştur. İyi mi olmuştur kötü mü? Herkesin bakış açısına göre değişir de; İran’a laikliğin pek yaramayacağı bellidir. Çünkü İran milletinin en önemli harcı caferi-şii Müslümanlık ve onun siyasetidir.
Türkiye mi? Türkiye’de ne zaman din devleti oldu ki? Devletin protokolünde Ortodoks patriğine de önemli bir yer veren ve kendisini aynı zamanda Roma Kayseri ilan eden Fatih Sultan Mehmet’in imparatorluk haline getirdiği Osmanlı mı din devletiydi? Peki hangi dinin devleti.
Osmanlı gerçekten şeriata göre mi yönetiliyordu sanılır. Emin misiniz? Bir derinden inceleyin göreceksiniz. Göreceğinizi şimdiden söylemeliyim. Osmanlı çok ilginç bir devlettir. Şeriatı da, dini de, mezhebi de, dinleri de, mezhepleri de ‘Nizamı Alem’ için kullanmıştır.
‘Nizamı Alem’ ise sanıldığı gibi dini bir kavram değil, ‘dirlik-düzenlik’ demektir. Asayiş ve emniyet deseniz de olur. Osmanlı barışı da diyebilirsiniz. Yoksa “evladımdan kime saltanat nasip olursa nizamı alem için kardeşlerini katletmek” cinayetine izin veren bir anlayışa siz hiçbir dinden ve mezhepten fetva alamazsınız. Ama Osmanlı işte budur ve istediği fetvayı da almıştır.
Cumhuriyet’in getirdiği laiklik daha çok dini, devletin ve siyasetin pençelerinden kurtarmak amaçlıdır. Kurtarabildiği kadar kurtarmıştır.
Yani her ülkeyi öz şartlarıyla değerlendirmeli, diyorum.
(Namık Kemal ZEYBEK)