VATANTÜRK18

Sal-sel eklerinden iğreniyorum


   
Sal-sel eklerinden iğreniyorum

YAVUZ BÜLENT BAKİLER 


    DEĞERLİ dostum Ergun Kaftancı, geçen haftaki yazılarından birinde diyor ki:
'Yavuz Bülent Bakiler'in, sel ve sal eklerine karşı olduğu bilinir. Bir zamanlar ben de, bu eklerin kullanılmasına karşıydım. Sel- al ekleri de dilimize girdi, artık benimsemek zorundayız. Bakiler, siyasal demeyecek siyas” diyecek. Moğolca takı yerine Arapça takı... Kel başa şimşir tarak! Sayın Bakiler'e, Moğolca ek tu kaka da, Arapça ek neden gül bebek olsun diye sormak istedim. Ayak üstü telaşlıydı. Sadre şifa bir şey söylemedi. Evet neden Arapça takıda ısrar? Moğol değiliz anladık, Arap mıyız peki?'
Önce şu hususu bir kere daha belirtmek istiyorum. Kaftancı, sel ve sal eklerine karşı olduğumu yazıyor. Bu, çok doğru bir tespit. Ben, Fransız gramerinden alınan bu sal ve sel eklerinden, gebermiş ve kokuşmuş bir lağım faresinden iğrenir gibi iğreniyorum. Onları, güzelim Türkçemizi bozan, çirkinleştiren iki soysuz, iki ruhsuz Fransız aşüftesi gibi görüyorum. Yalnız, Kaftancı kardeşimin iddia ettiği gibi bu sel ve sal ekleri, kat'iyyen Moğolca değildir, Fransızca'dan alınmadır. Dilimizdeki Moğolca ek; Danıştay, Sayıştay, Kurultay kelimelerindeki TAY kuyruklarıdır. Kaftancı dostum soruyor: 'Arapça takıda neden ısrar? Moğol değiliz anladık, Arap mıyız pekii?' Hayır! Hayır! Hayır! Biz Arap da değiliz Moğol da! Allah'a hamd olsun Türk'üz! Benim isimden sıfat yapan Arapça'nın (”) aidiyet ekini benimsememin tek sebebi, milletimin tam bin yıldan beri bu eki kullanmış ve onu tamamen Türkçeleştirmiş olmasıdır. Halkımız, edebiyatçılarımız bin yıldan beri (”) aidiyet ekini kullandıkları halde, biz millet olarak kat'iyyen Araplaşmadık, Arap olmadık. Şimdi, bin yıldan beri kullandığımız bir eki dilimizden çıkarıp atıyor, yerine sel-sal zibidilerini koyuyoruz. Peki bu sel-sal eklerinin Türkçe olduğunu kim söylüyor? Bu, neye benziyor biliyor musunuz? İstanbulumuz'un beşyüz yıllık, bin yıllık güzelim çınarlarını köklerinden keserek ve 'Bunlar bize Osmanlı'yı hatırlatıyor! Biz Cumhuriyet halklarıyız!' çığlıkları kopararak, yerlerine bilek kalınlığında bodur, cılız akasyalar dikmemize benziyor. Akasya dibine koşanlara alkış tutmuyorum, tutmayacağım. Ben bin yıllık çınarlarımızın gölgesinde oturuyorum. Sırtımı o çınarların gövdesine dayıyorum. Bu sel ve sal eklerini, Türkçemiz'i çirkinleştirdiği, dünkü edebiyatımızı biraz daha okunmaz hale getirdiği için sevmiyorum.
Sevgili dostum Kaftancı diyor ki: 'Bu sel ve sal ekleri de artık dilimize girdi. Onları benimsemek zorundayız!' Anlayamıyorum, birtakım kelimeleri ve ekleri benimsememizin ölçüsü, onların dilimize sokulması ise, (”) aidiyet eki, dilimize girmemiş miydi? En şöhretli edebiyatçılarımız ve halkımız tarafından kullanılarak bin yaşına basmamış mıydı? Gerçekten çok merak ediyorum: Kaftancı dostum hiç uzaklara gitmesin. Kendisi de Malazgirt zaferinden sonra bu topraklarda yaşayan Türk asıllı bir soyun temsilcilerindendir. Bana, çok yakın akrabaları arasında (”) ekiyle konuşup yazdığı için zamanla Araplaşan bir tek kişi gösterebilir mi?
Ama isterse gelsin, ben kendisine, bırakın (”) ekiyle konuşup yazmayı, Arapça isimler taşıdıkları halde, Araplar'dan kat'iyyen hoşlanmayan hatta Araplar'a söğüp-sayan yüzlerce kişi göstereyim.
'Moğolca takı yerine -Fransızca demek istiyor- Arapça takı kullanmak kel başa şimşir tarak' imiş! Peki birtakım Arapça asıllı kelimelere, Fransızın sel-sal eklerini yapıştırmak nedir acaba? Tarih-zihin-beden... Arapça asıllı kelimeler. Tarihsel, zihinsel, bedensel deyince öz Türkçe mi konuşmuş oluyoruz? Buna: 'Altı kaval üstü şeşhane' derler, Sevgili Kaftancı!
Türkçemiz'de nisbet sıfatları isimden yapılır da fiilden yapılmaz. Bu çok önemli kaideye rağmen: Görsel, işitsel, eğitsel... ucubeleri nedir? Aman efendim şu benim düşündüğüme bakın! Elimizde her kelimeyi dokunur dokunmaz öz Türkçe yapan Fransız'ın iki zıbçıklısı yok mu? Çerçeve Farsça mıdır? Siz çerçevesel dediniz mi onu derhal öz Türkçe asaletine kavuşturmuş olursunuz. Kamu-kamusal da öyle. Kara, iç, dış... kelimeleri bal gibi Türkçe'dir. Siz: Karasal- içsel- dışsal diye ağzınızı açtınız mı, muhteşem bir öz Türkçe ziyafeti çekmiş olursunuz.
Ben Türkçe'yi önce anamın dilinden, masallarından ve zaman zaman söyleyip durduğu türkülerinden öğrendim. Sonra halk şairlerimizden, sonra Ömer Seyfettin'den, Dedem Korkud destanlarından, Necip Fazıl'dan Peyami Safa'dan, Nihal Atsız'dan, Eflatun Cem Güney'den, Falih Rıfkı'dan Yakup Kadri'den, Yusuf Ziya'dan, Refik Halid Karay'dan Arif Nihat Asya'dan, Cemil Meriç'ten öğrendim. Hiçbirinde bu sel-sal çirkinliği yoktu 'Evvel, yağ idi bu ekler yeni çıktı'.
Evet neden Fransızca takıda ısrar? Moğol değiliz anladık. Arap değiliz. Fransız mıyız peki?

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol